17 Mayıs 2010 Pazartesi

erkeğin cinseliğini artırmak

Cinsel sorunların çoğu eşlerin farklı hızda ve tarzda yanıt vermele­rinden ya da cinsel uyarılmaya yanıt verememelerinden kaynaklanır. Er­kek uyanlmaz ve penisi sertleşmezse, eşi cinsel açıdan engellenmişlik duygusu yaşayacak, çekici olmadığı ve reddedildiği duygusuna kapıla­caktır. Kadın cinselliğe karşı ilgisiz-se, sevişmekten kaçınabilir ya da ye­terince uyarılmadığı için cinsel ilişki­nin acı verdiğinden yakınabilir. Bu durumda eşi onu nasıl uyaracağını bilemez ve kendisini başarısız hisse­der.

Erkeklerin elektrik ampulleri gibi hemen yanıt verdikleri, oysa kadın­ların ütü gibi yavaş yavaş ısındıkları söylenir. Böyle eğlendirici sözler in­sanların cinsel ilişkilerindeki karma­şıklığı ve farklılıkları aşırı basite indir­giyor; kendisinin ampule benzeme­diğini düşünen birçok erkeği de in­citebilir! Aslında cinsel dürtünün ka­dında daha fazla olduğu birçok çift vardır.

Geçmişte cinsellik üzerine birçok araştırma yapıldı; bunların en ünlü­leri Masters ve Johnson ile Kinsey ve Hite tarafından yapılanlardır. Bu anketlerin hepsi erkekte cinsel aktivitenin erken yaşlarda doruğa ulaştı­ğını, genellikle ergenlik çağına denk gelen bu dönemde erkeğin haftada ortalama beş orgazm yaşadığını gösteriyor. Kırk yaşlarına gelen er­kekte bu oran haftada iki-üç orgaz­ma düşüyor ve bu sayı yaş ilerledik­çe giderek azalıyor.

Buna karşın, sonuçlar kadınlarda cinsel aktivitenin yirmili yaşların so­nunda ya da otuzlu yaşlarda doruğa ulaştığını ve gerek artış hızının, ge­rekse yaşla azalma hızının erkekler­den çok daha yavaş olduğunu dü­şündürüyor. Ayrıca kadınlarda âdet kanamaları, doğurganlık, gebelik ve menopozun önemli rol oynadığı çok daha karmaşık bir cinsel yaşam var­dır.

“Genel bir davranış kalıbı” bu­lunmasına karşın, bütün araştırma­larda insanların çoğunun ortalama­dan çok farklı olduğu, yıllarca boşal-mayan erkekler ya da günde birkaç kez uyarılan kadınlar bulunduğu gö­rülüyor. Bunun gibi, günde birkaç kez boşalan erkekler yanında, ya­şamları boyunca yalnızca birkaç kez uyarılmış kadınlar da var. Gerçek şu ki, bu “genel davranış kalıbına” uy­gun olup olmamaktansa, kendi cin­selliğinden memnun olmak çok da­ha önemli.

Dinsel ve kültürel inançlar kişile­rin cinsellik karşısındaki tutumların­da ve kabul edilebilir ya da edilemez saydıkları davranışlarda son derece önemli, belirleyici bir rol oynuyor. Kişi bir davranışın (örneğin kendi kendini tatmin [mastürbasyon]) za­rarsız olduğunu bilse bile, duygusal olarak yine de suçluluk ve pişmanlık duyabiliyor.

Yaklaşık bir kuşak önce cinselliğe erkeklerin kadınlardan daha fazla ilgi duyduklarına inanılır, dolayısıyla er­keğin mastürbasyon yapması, cinsel ilişkileri başlatması, hatta para öde­yerek seks yapması çok daha hoşgö­rüyle karşılanırdı. Feminizm dalga­sıyla ve kadın haklarının ve kadın so­runlarının kabul edilmesiyle kadın cinselliği çevresindeki tabular kalktı ve artık cinselliğin kadınlarda da er­keklerdeki kadar önemli olduğu bili­niyor. Günümüzde kadınlar kendile­rinin de cinsel istekleri olduğunu, mastürbasyon yaptıklarını ve cinsel fanteziler kurduklarını kabul etmeye daha yatkınlar. 1981 yılında gerçek­leştirilen bir araştırmada görüşme yapılan kadınların yüzde 73′ü 20 ya­şından önce mastürbasyon yaptığını söylüyordu. Aynı araştırmacıların 15 yıl önce, 1966 yılında gerçekleştir­dikleri benzeri bir araştırmada bu ra­kam yalnızca yüzde 46′ydı. Giderek mastürbasyon yapan kadın sayısı mı artıyor, yoksa artık kadınlar bundan daha kolay mı söz edebiliyor?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder